Ahilik haftası hakkında bilgiler:Günümüz esnaf ve sanatkarların çalışma ahlakının temeli olan Ahilik, 13. YY ekonomisini oluşturan aktörlerinin bir yaşam biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Çeşitli kaynaklarda Ahilik kavramının arapça kardeşim anlamına gelen “ahi” kelimesinden geldiği ifade edilirken bazı kaynaklarda ise Türkçe eli açık, cömert anlamına gelen “Akı” kelimesinden türediği yazılmaktadır. Kökeni ne olursa olsun ahilik kavramının günümüzdeki anlamı, sanat ve ticarette dürüstlüğün, sevginin, dostluğun, yardımlaşmanın, hoşgörünün, bilginin ve dayanışmanın benimsendiği bir yaşam felsefesi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Ahilik, çırak, kalfa ve usta ilişkilerini düzenleyen ve çalışma hayatında güzel ahlakı önceleyen öğretiler bütünüdür. Esnaf ve sanatkârlık faaliyetlerinde ortaya çıkan üretici-tüketici çıkar ilişkilerini adil bir şekilde çözmek ve işe saygı, çalışkanlık, yardımlaşma ve haksızlığın önlenmesi Ahilik kurumunun temel ilkeleri arasındadır. Bu anlayışa göre bir Ahinin, alnı açık olmalı, eli ve dili açık olmalı, sofrası açık olmalı ve kapısı açık olmalıdır.
Genel olarak ahilik, özünde iyi ve ahlaklı bir insan yaratmaya dönük bir düşünce sistemi olup islam inancını Türk kültürü ile harmanlamak amacına yöneliktir. Bu düşünce ve yaşam tarzını benimseyip hayata geçirenlere “ahi” denilmiştir. Ahiler tarafından oluşturulan örgütler ise yine aynı felsefeye dayalı olarak esnaf ve zanaatkar olan kişilerin çalışma ilişkilerini düzenleyen kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Güzel ahlak sahibi zanaatkarlar yetişmesini amaçlayan ahilik, örgüt olarak Anadolu’da 13. yüzyılda Ahi Evran tarafından kurulmuştur.
Ahi Evran
Ahilik Teşkilatının kurucusu Ahî Evran veya tam adıylaPîr Mahmud bin Ahmed Nasirûddin Ahî Evran bin Abbas Velî (1171-1261) 13. yüzyılda yaşamış ve başta Debbağlar (dericiler) olmak üzere 32 çeşit esnaf ve sanatkârın lideri ve piri olan bir kişidir.
Ahi Evran 1204 yılında bazı ilim adamları ile birlikte Anadolu‘ya gelmiştir. Debbah (derici)Ahi Evran önce Kayseri’ye yerleşmiş ve buradaki sanayi sitesinde, Fütüvvet Teşkilâtından esinlenerek ilk Ahi Teşkilâtını kurmuştur.
Ahi Evran tekke ve zâviyelerde tasavvufî düşünce ve fütüvvet ilkeleri doğrultusunda şeyh-mürid ilişkilerini ve işyerlerinde usta-kalfa-çırak ilişkilerini düzenlemiş ve bunun sonucunda toplumda iktisadî hayata yön veren Ahîlik teşkilatı doğup gelişmiştir.
1227 ile 1228 yılları arasında Konya’ya yerleşen Ahi Evran, burada da sanatını (ayakkabıcılık ve dericilik) icra etmiştir. Fakat Ahilerin en büyük hamisi olan Sultan I. Alaeddin Keykubad, II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in tertiplediği bir suikast sonucu öldürülünce, pek çok Ahi ve Türkmen cezalandırılmış, Ahi Evran de hapsedilmiştir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümünden sonra 1245 yılında serbest bırakılan Ahi Evran, Denizli’ye geçmiştir. Daha sonra ise Kırşehir’e yerleşmiş ve hayatının sonuna kadar burada yaşamıştır.
Ahilik sisteminin temelinde fütüvvet anlayışı ve buna dayalı oluşturulan teşkilat vardır. Bu nedenle bu kavram bilinmeden Ahilik kavramını anlamak kolay değildir.
Fütüvvet, Lonca ve Gediklerin Ahilik İle İlişkisi
Ahilik, Türklere özgü bir kuruluş olsa da daha çok Araplar arasında gelişmiş olan fütüvvet anlayışından fazlasıyla etkilenmiştir. Ahilik, fütüvvetçilikten etkilenmiş ancak faaliyet gösterdiği Anadolu topraklarındaki kültürle harmanlanarak kendi özgün yapısını oluşturmuştur.
Ahilik Ansiklopedisinde fütüvvet şu şekilde açıklanmıştır. “Fetâ sözlükte genç, yiğit, delikanlı ve civanmerd; fütüvvet de gençlik, kahramanlık ve civanmertlik anlamlarına gelir. Fütüvvet anlayışının esasını merhamet, cömertlik ve fedakârlık oluşturur. Sofrasında yemek yiyenin müminle kâfir arasında ayırım gözetmemesi fütüvvetin gereğidir. Fütüvvet ehlinin teşkilatlandığı dönemde şed (kemer) kuşanmaları, şalvar giymeleri, her sanatın bir piri olduğunu kabul etmeleri, birbirlerini kardeş bilerek kendi içlerinde örgütlenmeleri, ‘Ali’den başka fetâ, zülfikardan başka kılıç yoktur” deyip Hz. Ali’yi pir ve baş fetâ tanımaları zamanla bu kurumun sûfîlikten farklı bir hüviyet kazanmasına da sebep olmuştur.”
Fütüvvet teşkilatı Abbasiler döneminde siyasi otoriteye karşı çıkan ve daha çok kenara itilmiş gençlerin topluma kazandırılması amacıyla genç erkeklerden oluşan bir örgütlenme biçimi olarak ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Merkezi otoritenin zayıfladığı dönemlerde bir tehdit oluşturan işsiz ve güçsüz kişilerden oluşan bu topluluk mensuplarının kontrol altına alınması ve bunların hizmetlerinden faydalanılması ihtiyacı ortaya çıkınca bu grubun disipline edilmesi adına fütüvvet teşkilatı ön plana çıkmıştır.
Fütüvvetçi kuruluşların ortak nitelikleri yiğitlik ve eli açıklıktır. Fütüvetçilik, kişisel erdemlere ve askeri yeteneklere önem vermiştir. Bu teşkilatın üyeleri farklı kesimlerden olabilmektedir. Esnaf(kavli), Asker(seyfi) ve bu ikisi dışında kalanlar(Şurubi) olmak üzere temelde üç grup bulunmaktadır. Dolayısıyla sadece esnaf ve zanaatkarın üye olabildiği ahilik teşkilatından ayrılmaktadır. Ancak ahi teşkilatı üyelerinin fütüvvetlerde belirtilen erdem ve meziyetlere sahip olması gerekmektedir. Bu amaçla düzenlenen fütüvvetnameler de ahi teşkilatlarının çalışma esaslarını düzenleyen nizamnameler olmuştur. Fütüvvet teşkilatının erkânı ve mensuplarının ahlaken taşımaları gereken özellikler, bu fütüvvetnâmelerde ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir.
Fütüvvet teşkilatının resmi bir nitelik kazanması, toplumdaki manevi(dini) gücünü arttırmak isteyen 34. Abbâsî halifesi Nâsır Lidînillah’ın teşkilata dahil dahil olmasıyla gerçekleşmiştir. Abbâsî halifesinin çağrısı üzerine Anadolu Selçuklu sultanı I. İzzeddin Keykavus da bu teşkilata girmiştir.
Tasavvufî unsurlarla harmanlanan Fütüvvet anlayışı Anadolu’da Ahîlik teşkilatının temelini oluşturmuştur. Fatih devrinden itibaren Ahîlik, siyasi bir güç olmaktan çıkarak esnaf birliklerinin idari işlerini düzenleyen bir teşkilat halini almıştır.
Osmanlı Lonca Teşkilatı
Lonca, Osmanlı Devleti’nde kent esnafının ve küçük çaplı üretim yapan zanaatkârların örgütlenme biçimiydi. Temelini Ahilik’ten alan Osmanlı lonca düzeni 15. Yüzyılın sonlarında ortaya çıkmış, 18. Yüzyılın ortalarına doğru “gedik” biçimini alarak 20. yüzyıl başlarına kadar varlığını sürdürmüştür.
Osmanlı Devletinin Müslüman olmayan egemenlik alanı genişledikçe, aynı mesleği yapan çeşitli dindeki kişiler arasında birlikte çalışma zorunluluğu doğmuştur. Bu şekilde din ayrımı yapılmadan kurulan, eski niteliğinden bir şey kaybetmeyen yeni organizasyon (daha sonra Gedik olarak anılacak) lonca şeklinde yapılanmıştır.
Osmanlı loncaları manevi kurucuları saydıkları Ahi Evran’a ve Ahi teşkilatına bağlılıklarını sürdürmüş ancak farklı olarak, Ahilik’in kabul etmediği esnaf türlerini ve gayrimüslimleri de teşkilata kabul etmiştir. Usta çırak ilişkileri ve üretimde ve ticarette uyulması gereken kurallar ahilik teşkilatının belirledikleriyle paralellik taşımıştır. Loncalar, iç işleyiş kurallarını kendileri saptamakla birlikte devletin koyduğu kalite standartlarına (ihtisab) ve fiyatlara da (narh) uymak zorundaydılar.
18. yüzyılın ortalarında çarşı ve dükkân sayısının çoğalması, gerçek esnaf ve zanaatkâr olmayanların (bunların başında yeniçeriler geliyordu) da buralarda iş yeri sahibi olmaları nedeniyle lonca sistemi kendi içinde tartışılır hale gelmeye başlamıştır. Bunun üzerine esnaf ve zanaatkar olamayanların istediği yerde işyeri açmasının önüne geçilmesi ve sayının artmasının önlenmesi için “Gedik” denilen tekelci imtiyaza dayalı bir sistem devreye sokulmuştur. Gedik sisteminde, elinde esnaf ya da zanaatkâr belgesi olmayan kişilerin dükkân açması yasaklanıyordu. Dolayısıyla bir kişi çıraklıktan ve kalfalıktan yetişip de açık bulunan bir ustalık makamına geçmedikçe (gedik sahibi olmadıkça) ve ellerinde imtiyaz fermanları olmadıkça dükkan açarak sanat ve ticaret yapamazdı.
Gedikler, sabit veya seyyar olmak üzere iki türlüdür. Seyyar veya havzi gedikler, kişiye özgü olup, sahibi istediği yerde sanatını ve ticaretini yapmasını sağlıyordu. Sabit gedikler ise dükkan, mağaza, atölye gibi yerlere ait olduğundan, sahipleri başka bir yerde sanat ve ticaret yapamazlardı. Gedik sahibi, başka bir yere göç edecek olursa gediğini de resmen nakletmek ve senedini değiştirmek zorundadır.
Tanzimatın ilanından ve 1838 ticaret sözleşmeleriyle Avrupa malları Osmanlı pazarını istila etmesi sonrası Gedik sisteminin ticaretin gelişmesinde bir engel olduğu görülmüş ve dahası gediklere iltimasa göre atamalar yapılmaya başlanmasıyla sistem yozlaşmış ve neticede bu sitem kaldırılmıştır.
Özet olarak:
-Ahilik Teşkilatı, temel esaslarını fütevvetçilikten alan ancak Anadolu Türkmen kültürüyle şekillendirilen esnaf ve zanaatkarların örgüt yapısıdır ve 15 yüzyıla kadar devam etmiştir.
-Loncalar, müslüman olmayan esnafın da katıldığı, katılma ve üyelik şartları gevşetilmiş ahilik teşkilatlarıdır. Loncalar devletin koyduğu kalite standartları ve fiyatlara uymak zorundaydı.
-Gedikler, teşkilatlanma sayıları, üyelik sayıları, üyelerinin faaliyet alanları devlet otoritesince belirlenen, sınırlanan ahilik ve lonca teşkilatlarıdır. Diğer bir ifadeyle tekel ve imtiyaz hakkı verilmiş esnaf ve zanaatkarların çalışma düzenimi belirleyen bir sistemdir.
Cumhuriyetin kurulması sonrası çıkarılan 5373 sayılı Esnaf Dernekleri ve Esnaf Birlikleri Kanunu, esnaf ve sanatkarların bugünkü modern örgütlenmesinin başlangıcıdır. 1964 yılında kabul edilen 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu dönemin ihtiyaçlarına cevap veremez olunca 2005 yılında 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu çıkarılmış ve esnaf ve sanatkarların çalışma ve örgütlenme biçimleri halen bu Kanun ve alt düzenlemeler çerçevesinde belirlenmektedir.